Koşullu Hayat

  Son zamanlarda toplumun hal ve tavırlarında belli çıkarımlar yapıp yine beni yazmaya iten sebepler buldum. Yazıma şöyle başlamak istiyorum;

  Hayatta doğuş, arayış, kayboluş ve başa dönme, sona ulaşma gibi evreler vardır, biliriz. Bünyemiz o süreçleri geçirirken anlarız, hissederiz...Tabii, insan olmanın doğasında vardır bu evreler.

  Doğum gerçekleşir ve sahte bir uyanma olur. Yürürüz, konuşmayı öğreniriz. Kimisi baştan engelle doğar. Unutmayın, sağlıklı bireylerin de engelleri yaş ilerledikçe artışa geçiyor zaten. Okula gidiyoruz, büyüyoruz derken bir hayata atıldığımızı fark ediyoruz. 

  İnsan, belli bir yaşa ve tecrübeye gelince gerçek uyanışa geçiyor. Artık hayatın anlamını çözmeye, kendine herkesle aynı rutin yolu mu yoksa daha başka bir yolu mu seçme kaygısına düşmeye başlıyor.

  Takvimden günler geçtikçe sorgulamaya hep devam ediyoruz. Özellikle okuyan, araştıran bireylerde ben bu durumun kesinlikle daha çok olduğunu düşünüyorum. İnsan o girdabın içine düşünce orada yüzmeye, çırpınmaya başlıyor diye yorumluyorum.

  Maddi ve manevi ne olursa olsun bireylerde, dünyada gördüğümüz şekil ve yapılarından farklı olarak mistik ruh halinin çekimi mi desek yerinde olur anlam veremiyorum; bazen ayaklarımızın bizi hiç bilmediğimiz bir yere doğru sürüklemesi ile kendimizi başka bir yöne doğru koşarken buluyoruz. Birden kendimizi hiç ummadığımız bir yere konmuş vaziyette görebiliriz. Hayatın inişleri çıkışları olur.

  Toplumun belli bir yaşayış biçiminin ve kalıbı vardır. Fark ettim ki buna uyum sağlayanlar kabul görüyor ancak farklı düşüncede olanlar ise kabul görmüyor. Saygı duymak yerine birtakım iğneleyici sorulara maruz kalıyoruz.

  Din-ahlak ve adalet gibi temel konuların genelgeçer bir doğrusu vardır; aslına bakarsak benim bahsetmek istediğim daha görüşe açık olan hatta herhangi birçok konunun da olduğu bir açıklık...Benim bir numaraya koyduğum konu ise özellikle toplumun nesillerimizi koşullandırmasıdır.

  İster istemez birileri başkalarına kıyaslanıyor. Diyelim siz karşılaştırma yapmayanlardansınız. Aileniz de belki öyle insanlar değildir fakat bu ayrımcılığa sürükleyen şeyi başka ailelerden biri mutlaka yapıyor. Aile yapmadı diyelim iş yerinizden, okulunuzdan biri yapıyor, akrabalarınız yapıyor. Birisi çıkıp illaki yapıyor. Koşullu Hayat'a maruz kalmaktan bahsediyorum. Gün içinde hiç fark ettiniz mi? Evet, şunları yaparsan mutlu olursun gibi...Sanki mutlu bir birey olmak bir şarta bağlıymış da o şarta uyanlar sevilirmiş, başarılı olurmuş, mutlu olurmuş şeklinde bir algı var. Çok basit bir örnek vereyim:

-Tıp/mühendislik okumayan da kendine meslek sahibiyim demesin!

-Sen daha evlenmedin mi canım bu yaşa kadar durulur mu?

-Marka takıntım var benim, ben kolay kolay beğenmem.

-Kaç para kazanıyorsun, asgari ücret mi?


  Ancak düzgün bir insan olmaktan bahseden var mı hayır varsa da ne kadar azınlıktadır bu nadir kesim? Bazı şeyler unutuldu diye düşünüyorum. Maalesef, yapay zeka bile daha duygusal geliyor, soru sorulduğunda daha anlayışla cevap veriyor. Bazı şeyleri sırf başkaları yapıyor diye ve isteklerimize, ihtiyaçlarımıza göre hareket etmediğimizden bahsediyorum. Makineleştik mi acaba?

  Aynı zamanda eski zamanların yetiştirilme biçimi ile belli başlı toplum kalıplarıyla uğraşmak da üstüne eklenince tabiri caizse başlı başına mücadeleye sürüklüyor insanı. Kimi zaman çizgiyi aşanlardan oluyorsunuz kimi zaman takdir görüyor, özgürlüğe açılıyorsunuz.

  Ama ne olursa olsun eğer kendi çizginizden gitmek ve düşüncelerinizi denemek istiyorsanız paha biçilemez bir evreye girmişsinizdir bile! 

  Naçizane fikrim hayat koşullanmaya devam ederken siz kendinizi koşullandırmayın. Fırsatlar bugün olmazsa yarın bulunur anlayacağınız bazı şeyler kendi içinizde biter...Kimse bir şey yapmak zorunda değil, hem de aynı şeyleri yapmak hiç değil!

  Hayallerinizin peşinden ve kendi yolunuzdan gitmek; pişmanlıklarla ve içinizde ukte kalanlarla yola devam etmekten kesinlikle daha iyidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutluluğu Çok mu Abarttık?

Şiir ve Çocuk