"Çıkar Beni Bu Bataklıktan"
Karmaşa içindeki ruh haline girmek ne yazık ki bazı şeyleri perçinliyor içimizde. Kendimizi sıkıştığımız anda boğulacak gibi hissediyoruz sanki. Keşke sihirli bir değnek elimde olsa da anında şu kapkara bulutları dışarıya püskürtsem diyorum bizler için...
Bir bataklık içinde oradan oraya başka bir maceraya saplanılıp gidiliyor, derken her şeyin bittiği düşünülüp bir beyaz bayrak sallamaya başlıyoruz gökyüzüne doğru. İşler sarpa sarmaya başlayınca bir kaçış yolu bulmak istiyoruz. O bataklığın derinlerine inemeyiz ama yukarıya çıkmak için de o kadar güçlü olduğumuza inanmakta zorlanırız bazen. Sonra bataklığın içinden yukarıya doğru tırmanmaya çalışıyoruz. Ne olursa olsun yaşamak istediğimize dair kıvılcımlar atıyor kalbimizde. İçgüdüyle kendimizi kurtarmak için çırpınıyoruz. Yalnız, birdenbire kollarımızdan tutup birilerinin bizi yukarı doğru çektiğini hissediyoruz. İnsanoğluyuz tabii, kafamızda dönüp duran aynı şeylere o kadar çok takılıp kalmışız ki neler olduğunu çözmekte zorlanıyoruz sanırım.
Yukarıya güç bela çıktığımızda bataklığın içinde kaldığımız için bir süre vücudumuzdaki ve yüzümüzdeki çamurlar gitmiyor haliyle. Kurumasını bekleyip, temizlenmek istiyoruz. Bu yüzden öylece beklemeye karar veriyoruz. Öyle yapıyoruz ki bunu, zaman her şeyi çözer derler; serbest bırakıyoruz kendimizi. Bizi kurtaran kişiyi merakla şöyle bir süzüyoruz. Bu da kim? Kim, beni neden buradan kurtardı ki ve bana niye yardım etmiş olmalı? Bakıyoruz ki arkasında bir yığın insan var. Bu kadar insan bir araya nasıl geldi diye düşünmeden edemiyoruz. Aslında haksız da sayılmayız.
Ölüyor muyduk yoksa sersefil dünya aleminden ayrılıp tekrar mı dönüyorduk bu elips gezegene?
Evet, ölüyorduk ama ölmek üzereyken uyandırılmıştık. Ailemiz, arkadaşlarımız, özlediğimiz insanlar, bize değer veren insanlar tam da bizim için buradaydı. Hayata dönüyorduk. Yavaş yavaş...Biraz da üzerimizdeki mahmurlukla dikiliyoruz karşılarında, bize göre her şey karman çorman bir yapıda tabii o sırada. Daha alışamamışız aniden çekildiğimiz bu sıcak ortama. Parlayan gözlere ve sevinç gözyaşlarına...Hayretle bakmaya devam ediyoruz etrafa.
Sahi sabahleyin kuş cıvıltılarıyla selamlayan sabahları, daha kaç gün göreceğimiz belli değilken hayatı güzel ve değerli yaşamaktan başka bir lüks daha yoktur diye düşünüyorum. Biz insanoğluyuz, doğuştan gelen sayısız duyguya sahibiz ve doyasıya yaşamak varken bir şeyleri bırakıp gitmek olmaz. Hayat, cıvıl cıvıl ancak hangi pencereden bakılması gerektiğini biliyorsak...
Hayata dönmek lazım bir süre sonra. Çıkmaz sokaklardan ayrılıp, kendimizi şöyle bir tartıp düzeltip yeniden başlamalıyız. Boş sayfa çekmesini bilmeliyiz, yeri geldiğinde kendimizi kaybedecek gibi olursak bir şeylerin var olduğuna, şu kapkara bulutların bir gün de bizim için aydınlanacağına umut etmeliyiz. Kazanmak da var kaybetmek de demişler. Vaziyet doğru ya da yanlış, mücadelenin her türlüsü bir başarıdır demek daha makul. Pozitif olmayı ve akıl almaz bir bakış açısıyla dünyaya ayak uydurmayı bildiğimiz ve hırsımızı cebe koymadan yola çıkmamak kaydıyla hareket ettiğimiz sürece hayata her gün geri dönebiliriz. Yeter ki isteyelim!
Emeğinize ve kaleminize sağlık yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz Tuğba Hanım ...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, yorumlarınız benim için çok değerli. Desteğiniz için minnettarım.
Sil