Kayıtlar

Koşullu Hayat

  Son zamanlarda toplumun hal ve tavırlarında belli çıkarımlar yapıp yine beni yazmaya iten sebepler buldum. Yazıma şöyle başlamak istiyorum;   Hayatta doğuş, arayış, kayboluş ve başa dönme, sona ulaşma gibi evreler vardır, biliriz. Bünyemiz o süreçleri geçirirken anlarız, hissederiz...Tabii, insan olmanın doğasında vardır bu evreler.   Doğum gerçekleşir ve sahte bir uyanma olur. Yürürüz, konuşmayı öğreniriz. Kimisi baştan engelle doğar. Unutmayın, sağlıklı bireylerin de engelleri yaş ilerledikçe artışa geçiyor zaten. Okula gidiyoruz, büyüyoruz derken bir hayata atıldığımızı fark ediyoruz.    İnsan, belli bir yaşa ve tecrübeye gelince gerçek uyanışa geçiyor. Artık hayatın anlamını çözmeye, kendine herkesle aynı rutin yolu mu yoksa daha başka bir yolu mu seçme kaygısına düşmeye başlıyor.   Takvimden günler geçtikçe sorgulamaya hep devam ediyoruz. Özellikle okuyan, araştıran bireylerde ben bu durumun kesinlikle daha çok olduğunu düşünüyorum. İnsan o girdabın ...

Mutluluğu Çok mu Abarttık?

  Ben de bir insan olarak umut ederek yaşamaya başladım. Çünkü insan, tamamen bunun üzerine kurulmuş varlık gerçekten. Nedeni ise yaşamaya, çalışmaya ve daha birçok şeyi gerçekleştirmeye bu dünyaya geliyoruz; sorulmadan ve bir anda, kendiliğinden, öylece. Yani insana belli potansiyeller verilmiş ve yaşayabilmek için umut zaten bize enjekte edilmiş gibi.   Yaşam başladığı andan itibaren ağlamaya başlıyoruz. Daha ilk baştan aslında hayatın fragmanı bize izletiliyor ama fark etmiyoruz. Acayip bir hava var hissiyat var o doğumhanede, o saniyelerde.   Gün geçtikçe ve büyüdükçe insanoğlu hep bir arayış içine giriyor, kendini kanıtlamaya çalışıyor. Velhasıl yaşlandıkça ve akıl çarkları dönmeye başlayınca herkesin aradığı mutlak olan tek bir şey oluyor, kanımıza kendini ele vermeden giriyor. Mutluluk... Mutlu muyuz? Ya da hayatı hep mutlulukta mı aradık? Sorular başlıyor yavaştan... Halbuki basit bir şey. Biz her şeyi abartmışız diyorum.   Gözümüzde fazla büyüttük. Kendimize...

İletişim Azalıyor mu?

  Toplum olmadan insan, insan olmadan da toplum oluşmaz. Her insan birbiri için oluşum sebebi ve yaşaması için bir dayanaktır.   Yalnızken kalabalığın içine dalabilmek, yürüyebilmek, size doğru karşıdan gelen yüzlere bakıp gülümseyebilmek bu devirde yapılabilecek en zor şeylerden birisi olmalı. Öyle ki pandemi gibi bir dönemi geçirdikten sonra insanlar birbirlerinden çok uzaklaşmaya başladı ve kimse ayağa kalkıp herhangi bir günlük işi yapmak dahi istemeyecek duruma geldi. Bunun yanı sıra başka bir önemli neden ekonomidir.    En basitinden örnek vereyim; bir grup arkadaş evde canı sıkılsa bile dışarıya çıkıp buluşmak istemiyor. Yemek yemek, kahve içmek, oyun salonuna gitmek, alışveriş merkezlerini gezmek, sinema veya tiyatroya gitmek lüks sayılır oldu. Bunları yapmak için kaç kez düşünüyoruz? Evden çıkmak ne kadara mâl olur onu hesaplıyoruz...    Ayrıca bunu sadece öğrenciler de yapmıyor, düzenli çalışıp belli işi olan insanların da aynı davranışları yaptığ...

"Yalnızlık Tavanda"

Resim
  Bu yazıya ise 'kendime ait' şöyle bir cümleyle başlamak istiyorum: "Yalnızlık, sokaklarda pek alelade iken kimi asıl ruhta bahtiyar olur."   İnsanlar yalnız doğar, çevresiyle büyür ama yine de yalnız ölür. Hakikat gerçekten öyledir.   Zor zamanlar her zaman yalnız geçirilir. Arayışta bulunulur, insan kendisiyle baş başa kalır ve hayatı sorgular hale gelir.   Bir başka deyişle "yalnızlık tavan yapar" demeliyiz o vakitlerde.   Yalnızlaşma durumu günümüzde sahtelik ve kötü olaylardan kaçınmak için yapılan kurtarıcı bir eylem olarak görülmeye başlandı. İnsanlar artık stres ve hafızaya atacağı kötü enerjilere karşı böyle bir kalkan hazırlıyor kendince. Aslında bazı yönlerden destelemiyor değilim ben de. Doğru bulduğum oluyor zaman zaman ve hiç yanlış gelmiyor. En önemlisi de buna gitgide alışmazsak daha iyi.   Pandemi tüm dünyayı etkiledi. İster istemez insanlar bu hastalığın pençesinde kaldığımız zamanların etkisinden çıkamadı ve yalnızlaşmada kesinlikle bu m...

"Halet-i Ruhiyye'm Halet-i Nezi'dir"

Resim
        Halet-i ruhiyye, farsça bir sözcüktür ve anlamı da şudur:   Duygusal durum, ruh hali, içinde bulunduğumuz hava. Yeni nesile uyarlarsak da ortaya 'mood' kelimesi çıkıyor. Hani biz gençlerin sosyal medyada bolca kullandığı o sözcük işte...   Halet-i Nezi ise can çekişme, ölüme gitme, sekarat-ı mevt. Aslında nezi kısaltılmış halidir, nezide kelimesinden gelir.    Bu iki kelime birbirine bağlanır ve ben tarafından ortaya böyle bir cümle çıkar. "Halet-i Ruhiyye'm Halet-i Nezi'dir."   Türkçeye çevireyim izninizle...   Duygusal durumum can çekişme halinde, ölümün eşiğinde demek oluyor.   Halet-i ruhiyye, daha çok bizde üstatların şarkı sözlerini çağırsa da araştırmalarıma göre internette hiç öyle bir eser yok. Yabancılar çıkarmış ama...Bir Müslüm Gürses Halet-i ruhiyye ya da Ferdi Tayfur Halet-i ruhiyye olsa çok güzel olmaz mıydı hatta tadından yenmezdi. Olsa fena mı olurdu? Yapsınlar...Yapmadılarsa yapsınlar. Onlar yapmadıysa başk...

"Çıkar Beni Bu Bataklıktan"

Resim
                                                           Karmaşa içindeki ruh haline girmek ne yazık ki bazı şeyleri perçinliyor içimizde. Kendimizi sıkıştığımız anda boğulacak gibi hissediyoruz sanki. Keşke sihirli bir değnek elimde olsa da anında şu kapkara bulutları dışarıya püskürtsem diyorum bizler için...   Bir bataklık içinde oradan oraya başka bir maceraya saplanılıp gidiliyor, derken her şeyin bittiği düşünülüp bir beyaz bayrak sallamaya başlıyoruz gökyüzüne doğru. İşler sarpa sarmaya başlayınca bir kaçış yolu bulmak istiyoruz. O bataklığın derinlerine inemeyiz ama yukarıya çıkmak için de o kadar güçlü olduğumuza inanmakta zorlanırız bazen. Sonra bataklığın içinden yukarıya doğru tırmanmaya çalışıyoruz. Ne olursa olsun yaşamak istediğimize dair kıvılcımlar atıyor kalbimizde. İçgüdüyle kendimizi kurt...

Bir Edebiyat Bir İnsan

Resim
  İnsan yaşam boyunca ne ister ki...   Bu dünyada zevk veren bir şey yoksa insan ne ile yaşayabilir? Neye tutunur sadece tanrıya mı?   Dünyevi zevklerden biri de bana göre edebiyattır, kitaptır, kalemdir, yazıdır, kurşuni renktir, siyahtır, beyazdır, kağıttır, neşedir, hüzündür...   Ne ararsak orada buluruz, nereye düşsek onun içine düşeriz aslında. Edebiyata, felsefeye, psikolojiye, mantığa, sorgulama ve cevap bulma yarışına...   Bazı şeylerin insana yaratıcımız tarafından bahşedildiğini düşünüyorum. Her insan duygusaldır, her insanın kalbi vardır. Kırılır ve toparlanır. Her insan hassastır. Üzülür ama unutur. Ancak o her insanın içinde, çok kelimesine layık olanlar da vardır. Hassas mı dibine kadar, nazik mi dibine kadar, duygusallık mı dibine kadar...   İşte bu insanlar genellikle sanatçı kişilikte olan insanlardır, duyguları ve hissiyatları o kadar fazladır ki bir şeyler onu herhangi bir yere aktarmaya hatta insanlara ulaştırmaya kadar iteler. Şarkı yap...